Page 36 - Elazig-MEM-2022-Ocak-Dergi
P. 36

34                                                 Elazığ Milli Eğitim Müdürlüğü Eğitim, Kültür ve Sanat Dergisi




                                                                                          5 Kasım 1923, Ankara

                                                     GEÇMİŞİN




                                           GEÇİLMEZLİĞİ




                     Geleceğimizin Teminatı Gençlerimize,

                     Ben Çiçek Hemşire, Sakarya Meydan Muharebesi’nde cephedeki onlarca hemşireden biriyim.
              Ben sadece kendi acımı değil yüzlerce yaralının acısını da yaşadım. Ahvali iyi olmayan yüzlerce yara-
              lının son mektubunu yazdım. Bütün hikâyeler oldukça acıydı ama benim için en büyük zorluk her gün
              konuştuğum insanların zamanla şehit düşmesiydi. Aynı cephede aynı vatan uğruna savaştığım binlerce
              Mehmetçiğimi şehit verdim. Daha yeni iyileştirip cepheye yolladığım Mehmetçiği şehit olunca son yol-
              culuğuna ben uğurladım. Bütün Mehmetçikler anlatılamaz acılar yaşadı ama Ali’nin hikâyesi benim için
              bambaşkadır!
                     Her geçen gün cepheye yeni askerler geliyordu. Yine bir sabah yeni gelen askerleri gördüm
              ve o an anneliğin verdiği duygular sebebiyle gözümden akan yaşlara sözüm geçmedi. Sanmayın ki
              üzüntüden ağladım. Onlarca mekteb-i idadi talebesinin ölümü göze alarak geldiği bu cephede öylesine
              korkusuzca “hazır ol”da beklemeleri beni çok gururlandırdı ve gözyaşlarım sanki özellikle bugünü bekli-
              yormuşçasına bırakıverdiler kendilerini. Onlarca ana yavrusu, vatan evladı dizilmişti. Öyle gururluydular
              ki sanki tüm dünya önlerinde secde etmişti. İşte o zaman Türk gençlerinin gücünü gördüm o çocukların
              gözlerinde. Bütün çocuklara baktım tek tek ve ancak o zaman gördüm Ali’yi. Yaşıtlarının yanında küçü-
              cük kalmıştı. Hafi f esen rüzgâr sarı saçlarını dağıtmıştı. Zayıf bir vücudu, çok güçlü sayılamayacak kolları
              ve bacakları, yarına umutla bakan parlak masmavi gözleri vardı. Boynuna astığı tüfeğin tutamayacağı
              kadar ağır olduğunu anlamak için yüzüne ve zorlanan kollarına bakmamız yeterli oluyordu.

                     Daha sonrasında bu vatan evlatları cepheye indiler ve ben de işimin başına döndüm. Dakikalar
              saatleri, saatler ise günleri kovalamıştı ve ben hala gördüğüm o çocuğun etkisinden çıkamamıştım. Ben
              de ardımda iki oğlumu bırakıp gelmiştim cepheye. Eşim ise başka bir cephede vatan uğruna savaştığı
              için yaşlı anama bırakmıştım yavrularımı. Aklım hep onlardaydı ama asla cepheye çıktığım için pişman
              değildim çünkü analar yavrularını buraya yolluyorken ben kendim gelmişim çok mu?  Ben bunları düşü-
              nürken aniden çok kötü bir ses geldi. Bu ses aşina olduğumuz fecaatten de fazlaydı. Düşman bu sefer
              barınaklara çok yakın bir yere atmıştı bombayı. O ses hakikati bir kere daha gün yüzüne çıkarttı ve dışarı-
              dan gelen bağırışlara koştum. Çadırdan çıktığımda gök kubbe toz duman olmuş, göz gözü görmüyordu.
              Haykırışlar, telaş, acı!.. Ne tarafa koşacağımı bilemedim. Bu arbedede bana bakan bir çift göz artık acıyı
              hissedemeyecek boyutta kendinden geçmişti.

                     Evet evet! Bu Ali’ydi. Cılız bedeniyle kanlar içinde yerde yatıyordu. O an nasıl oldu bilmiyorum
              ama Ali’yi çadıra taşıyıp tedavisine başlamıştım. Gece yarısı kendine geldi. Kendini düşünmeden yatak-
              tan kalkıp cepheye gitmeye çalıştı. Kamufl ajını giydi, cılız kollarının taşıyamadığı silahını aldı ve cepheye
              gitmek için yola koyuldu. Dur dememe aldırış etmeden gitmeye devam eder diye düşünmüştüm ama
              öyle olmadı. Tekrar koşarak yanıma geldi ve elime bir kâğıt parçası sıkıştırıp tekrar cephenin yolunu
              tuttu. Ertesi gün Ali’nin cansız bedenini yan çadırda gördüğümde zaman durmuştu benim için. Sadece
              zaman değil sanki damarlarımda akan kan da durmuştu. Akşam onu ikna edebilsem belki de şimdi ha-
              yatta olacaktı. Yavaşça yanına gittim. O güçsüz kollar şimdi boşlukta sallanıyordu. Sedye onun kanıyla
              kırmızıya bürünmüştü. Bir süre daha cansız bedeni izledikten sonra kendi çadırıma gittim. Telaş içinde
              dün bana verdiği kâğıdı açıp okumaya başladım. Tahmin ettiğim gibi bir mektuptu.  Anasına yazmıştı. Bir
              kâğıt parçasıyla teselli bulan o ana belki de şimdi bu mektubun yolunu gözlüyordu.  Anasına duyduğu
              özlemi yazmıştı hep. Geri döneceğim demişti. Babası ve ağabeyi de bu cephede şehit düşmüş Ali’nin.
              Ardında gözü yaşlı bir ana bırakmıştı Ali. Allah’ım bu nasıl bir acıdır! Aynı savaşta tüm ailesini kaybetmişti
              bu koca yürekli kadın! Her şeyi göze alarak vatanı uğruna son yavrusunu da bu cepheye yollamıştı.
   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41